Sayın Gül’ün CFR’de Ne İşi Var?

Önce CFR’nin ne olduğunu birkaç cümle ile izah edelim.

CFR’nin açık okunuşu “Council of Foreign Relations” yani “Dış İlişkiler Komitesi”dir. Gizli Dünya Devleti‘nin en önemli organlarından biridir. Benim tabirimle Zındıka Komitelerinin başı!

Bugün dünyadaki her melanet, her pislik, her savaş, her acı ve her gözyaşında onların parmağı var! Bir okyanusun kenarında bir deniz kuşunun, petrole bulanıp hayatını kaybetmesi dahi onların marifetidir. Tanrıyı kıyamete zorlayacak melanetleri işleyenler dahi onların parasıyla bu işleri yapıyorlar…

Zaten CFR, I. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyayı paylaşmak (daha doğrusu dünyayı Amerika’nın sağmal ineği yapmak) amacıyla kurulmuş bir örgüttür.

İkinci Dünya Savaşından sonra dünyayı, eski İngiliz usulü olan toprak egemenliğine (kolonyal) dayalı sömürgecilik yöntemiyle sömürmeyeceğini gören Siyonist Ağababaları, daha önce İngilizler eliyle yürüttükleri dünyayı yönetme ‘işi’nin, ABD marifetiyle yapmaya karar verdiler. İşte CFR onların teşkilatlarından biridir.

Temel amacı, ABD’nin (daha doğrusu Batılı değerlerin korunması adı altında dünyanın, Büyük İsrail Devleti’ni kabullenecek koruma getirilmesi) doğal kaynaklar üstündeki egemenliğini sağlama almak ve ham madde zengini ülkeleri Amerika’ya bağımlı hale getirmektir. Tabii Amerikan mallarının o ülkelere ihracını sağlamak da bir başka amaçtır.

CFR, uzun ve disiplinli tetkikler neticesinde, bu amaca ulaşmanın en kestirme yolunun, dünyadaki ulus-devlet fikrinin yok etmek olduğunu gördü. Çünkü milli devletler, emperyalist açılımlara direnç gösteriyorlardı. Bu amaçla ilk hizaya soktukları devlet De Gulle Fransasıdır.

Tüm dünyayı tek elden idare etmek için Globalizm kültürünü yaygınlaştıran CFR ve alt komisyonları “tek dünya – tek devlet” düşüncesini ortaya atarak bütün parasal ve ekonomik akışı buna göre düzenlemiştir. 1942’de dünyanın yeniden ele geçirilmesi planına uygun bir adla, “Yeniden Yapılanma ve Kalkınma için Uluslararası Banka (IBRD/Dünya Bankası)”nın kuruluş çalışmalarını gerçekleştirmiştir. Bu arada, dünya para piyasasının denetimini sağlamak üzere “Uluslararası Para Fonu (IMF)”nin yasal ve teknik çalışmalarını da CFR yapmıştır.

O tarihten bu yana ABD’’nin dış politikasına hep bu örgüt yön verir olmuştur. Dünyayı Irak’ın işgaline ikna edemeyen bu örgüt, kendi ülkesinde bile 11 Eylül operasyonunu yapmakta sakınca görmemiş, nitekim o operasyonun hemen ardından Irak’ın işgal edilmesi meşru görülmüştür. Irakla ilgili hiçbir iddiaları da doğru çıkmamıştır. Hiç kimse de şu örgüte, sen eafya usulü iş görüyorsun dememiştir…

Çünkü nerede ise tüm ülkelerin idarecileri kendi adamlarıdır. Kendileri ile işbirliği yapmayanları yerel medya ile istenmeyen adam haline getirmektedirler. Bunu nasıl gerçekleştiriyor?

Tabii ki, çoğu Yahudilere ait olan dev şirketlerin, büyük bankerlerin ve onların çevresinde kenetlenmiş, onların sağladığı imkânları ulusal bir kazanç zanneden bir takım siyasetçilerin, halkın çok küçük bir bölümünü oluşturan seçkin devlet memurlarının ve aç gözlü medya patronu ve akademisyenler sayesinde… “Lobicilik” ya da “halkla ilişkiler” adı altında sürdürülen göz boyama, yanlış ve eksik propaganda ise bu seçkinler egemenliğini gizlemeye yöneliktir

CFR‘nin bugün finans, iletişim, akademi, istihbarat, teknoloji alanlarında en etkin konumlarda bulunan 3500 civarında üyesinin olduğu sanılmaktadır. Özellikle Amerika’daki istihbarat örgütleri üzerinde etkilidir.

Gizli Dünya Devleti’nde önemli etkinliği olan Yahudi kökenli Rockefeller ailesinin bir ferdi olan David Rockefeller, CFR’nin onursal başkanı olarak kabul edilmektedir.

Soros Vakfı vasıtasıyla, dünya ülkelerinin geleceği için Gizli Dünya Devleti’ne hizmet edecek yöneticiler yetiştirmeye çalışan Yahudi kökenli George Soros ABD’nin CFR üyesi ünlülerinin başında gelir. CFR üyelerinin birçokları aynı zamanda Bilderberg ve/veya SBS üyesidirler. CFR’nin Türkiye’den de üyeleri mevcuttur.

CFR’nin ne olduğunu anlatmak bu yazının da benim de kapasitemi aşıyor.  Tamamen dünyayı ele geçirmek, ülkeleri ve idarecilerini Amerikan çıkarları doğrultusunda sevk ve idare etmek için milyar dolarlar döken bu örgütün, bizim gibi iddiasız, gündemsiz, programsız ve projesiz siyasetçiler tarafından idare edilen ve ama aynı zamanda birçok stratejik hammadde barındıran bir ülkeyi kendi haline bırakmaları imkânsızdır.

Sadece stratejik konumu ile bile tüm dünyanın iştahını kabartacak kadar önemli ve üstelik dünyanın en stratejik üç beş hammaddesinin en büyük rezervlerini barındıran Türkiye’yi, CFR’nin kendi başına bırakacağını ve bağımsız politikalar izlemesine müsaade edeceğini sanmak mümkün değildir. Bunu anlarız. Yani dünya siyasetinden birazcık anlayan herkes tahmin eder ki, gerek siyaset ve gerekse ekonomik açıdan şu örgüt Türkiye’yi kendi haline bırakmaz.

Nitekim bırakmamıştır. 1960 darbesi de dâhil tüm darbelerin, hemen hemen tüm ekonomik krizlerin, banka batırmalarının arkasında hep bu örgütün oyunları var. Bizim idarecilerimizin beceriksizliği ise onların perdesi ve bahanesi. Daha düne kadar memura verilecek zammı bile İMF belirliyordu. Hata Erbakan hükümetinin, Türkiye’nin ekonomisine yaptığı ön görülemeyen olumlu müdahalesi yüzünden 28 Şubat sürecini devreye sokanlar da bu örgütün emrindeki ‘elemanlar’dı. Nitekim kendi kontrollerinden çıkmaya yüz tutmuş o dönemki Türk ekonomisini yeniden dünya sistemine entegre etmek için malum komiser gönderdiler. Geldi, vazifesini yaptı gitti…

Yazık ki, bu tür örgütleri eleştirmeye kalkıştığınızda hemen önünüze “efendim dünya ile birlikte hareket etmeyelim mi?” bahanesini koyuyorlar yahut sizin üzerinizi siliyorlar. (Merak etmeyin ben zaten silinmişim)

Ben şahsen, Rotary, Bilderberg, CFR gibi Derin Dünya Devleti’nin temel organlarıyla sıkı münasebet içine girmeyi hiçbir zaman gerekli de zorunlu da görmedim. Ama ne yazık ki bu ülkenin bir çok insanı siyasetçisi, bürokratı istikbal için şu örgütlere üye olmayı zorunluluk biliyorlar. Bir kere de girdiler mi çıkamıyorlar ve tam bir boyunduruk altına giriyorlar.

Sizin kendinize göre bir projeniz, problemlerinizi çözmeye yönelik yerel ve aynı zamanda uygulanabilir yöntemleriniz yoksa mecbursunuz o örgütlerin önerilerini tatbik etmeye. Zaten bu örgütlerin bir diğer çabası da kendilerine anti tez olacak fikir ve çabaların doğmasını önlemektir.

Şu örgütleri halkların başına bela eden veya milletlerin kanlarını emmelerine zemin hazırlayanlar basiretsiz politikacılar, aç gözlü medya patronları ve toplumun değer yargılarından koptuğu için itibar göremeyen entelektüeller ve aydınlardır.  (Mesela, şu Kürt meselesi belli ki başımızı ağrıtacak. Bizim elimizde şu meseleyi çözecek ve yarayı saracak bir yığın yerli çözüm olduğu halde, yıllarca ona baktırılmadık bile… Hep silahla işi çözmeyi önerdiler. İki tarafa da silah satarak..  Şimdi huzurlarına gidip, onlardan medet umuyoruz ki, aman bizi parçalamayın diye. Elbette onlar da bizden bir bedel isteyecekler!)

Bir devletin –hele de Türkiye gibi hem coğrafi konumu hem de stratejik ham maddeler açısından zengin bir devletin- idarecileri eğer çoğu yine o örgütler tarafından icat edilmiş sorunlarını, kendi yerel tedbirleriyle çözemezlerse, bir de bakarsınız ki o örgüt ve onun sev ve idare ettiği şirketler akbabalar gibi başınıza üşüşmüşler.

Suret-i haktan görünerek güya tedbir önerirler. O tedbirleri uygulamaya koyduğunuzda bir de bakarsınız öyle bir açmaza düşmüşsünüz ki, sonunda, onların arzu ettiğini yapmaktan başka çareniz kalmaz. Böyle ülkelerin hali, tahsil edemediği bir alacağını almak için mafyaya müracaat eden zavallı insana benzer. Bir daha da onun emir ve talimatlarından kurtulamaz.

Dolayısıyla şu örgütlere bulaşmayı ve onlardan açık gizli destek beklemeyi, mevcut şartların zorlamasına bağlamak bana makul gelmiyor. Bunu yapanları mazur görmek niyetinde de değilim.

Evet hepimiz zaman zaman, dâhili bir meselemizi çözmek için dışarıdan yardım almak zorunda kaldığımız olmuştur. Ama ülkelerin dışarıdan yardım talep etmeleri her zaman bu kadar masum olmayabiliyor.

Dolayısıyla –bugüne kadar olduğu gibi- birilerinin sistemi korumak maksadıyla CFR ve benzeri örgütlerle işbirliği yapması, halkın iradesini arkasına almış siyasilerin de gidip onlarla işbirliği yapmasını mazur göstermez. Bunu, onların -dünya siyasetini kuşatmış olmaları sebebiyle- ne düşündükleri hakkında bilgi sahibi olma çabasıyla da izah edemezsiniz.

Acaba Sayın Gül değil de Kılıçdaroğlu yahut Sayın Genelkurmay Başkanı Koşaner gidip CFR ile görüşseydi ne diyecektik? Bu örgütlerin, hiç kimse ile kara gözü karakaşı için ilişkiye girmediğini herkes bilir.

Bu ülke bugüne kadar ‘mevcut şartların zorlayıcılığı’ bahanesi ile Batının kapısında tutuldu. Her istediklerini yaptığımız halde yaranamadık. Birilerine yaranabilmek için onların hâkimiyetlerinin güçlendirilmesine ya da yaptıklarının meşrulaştırılmasına yarayacak türden atakların bu ülkeye neler kazandırdığı veya kaybettirdiği artık bilinmektedir. Hangi şartların bizi zorladığı milletle konuşulmalı aksi takdirde bu bir politik tercih olarak algılanır! Bu da yeni yükselmekte olan yeni siyasetimize zarar verir…

Esasında şu örgütlerin gücü biraz da yerel yöneticilerin ve politikacıların zaafından dolayı olduğundan fazla görünüyor. Bizim politikacılarımız, bugüne kadar kendi beceriksizliklerini ‘şartların zorlaması’ olarak millete dayatıp durdular. Cumhuriyetin ilk 30 yılında, ‘şunlar şunlar yapılmazsa, dünya bizi kabul etmez’ diyerek, bütün mukaddeslerimiz yok edildi.

Sonra denildi ki, çok partili döneme geçmezseniz, medeni dünya ile irtibatınız kesilir. 1950’li yıllardan sonra da, ancak onlardan borç alarak insanca yaşayabileceğimizi söylediler ve biz de inandık. Çuvallar dolusu borç ve yardımlar alarak, milletin geleceğini ipotek ettik.

Neden? Çünkü yerel değer ve insani yönetimler oluşturamadık. Kendi kendimizi idare etmeyi bilemedik. Devlet kendi halkıyla barışık olamadı. Rejimi kollamak görevini üstlenenler halkın dini değerlerini yakın tehlike saydılar…

Bu süreç bugüne kadar hep tekrar edip geldi. Nitekim Ak Parti’nin yönetime gelmesi bile dünya derin devletinin bir operasyonu olarak lanse edildi ve edilmektedir. Oysa biz zannediyoruz ki millet artık uyanıyor. Artık, eskisi gibi birilerinin ön gördüğü politikalarla ilişkilerine yön vermek istemiyor.

Eğer 1 Mart tezkeresi’nin red edilmesi gerçekse, One Minute gerçekse, Mavi Marmara hadisesinden sonraki çıkış gerçekse ve eğer Davutoğlu ile birlikte başlayan komşularımızla ‘sıfır problem’ dış politikası reel ise, Sayın Gül’ün CFR ziyareti kafa bulandırıcıdır.

Bu ziyaret, bilgilendirme mi, istintak mı, bilgi verme mi, yeni talimatlar alma mı? Bunun vuzuha kavuşması lazım! Çünkü Sayın Gül yeni siyasetimizin yıldızlardan biridir!

Türkiye, bu örgütlere, kendi meselesini kendi başına çözme rüştüne erdiğini behemehâl göstermeli. Bugüne kadar tüm darbeler ve müdahaleler, siyasetçilerin asker karşısında dik duramamasından kaynaklanıyordu. Bir kere dik duruldu ve neler oldu gördünüz. Eğer AK Parti, 17 Nisan muhtırasında dik durmasaydı, ikinci bir Erbakan olayının yaşanmayacağını kim söyleyebilir?

Aynı şey bu örgütler için de geçerlidir. İMF’yi gönderdik, ne oldu? Türkiye ya Batı hegemonyasından ipini koparıp izzetine kavuşacak, ya da yeni bir bağlılık bildirimi ile önümüzdeki yüzyılı da Batının kanatları altında geçirmeye razı olacak.

Ben şunca tarih tecrübesi, bu kadar devlet tecrübesi ve bir o kadar da kanun ve idarecilik yetenek ve temrinine sahip bir milletin, kendi ayakları üzerinde durmak ve boyunduruktan kurtulmak için gösterdiği şu mücadeleye artık saygı duyulması gerektiğine inanıyorum.

Buna ilk saygı duyması gerekenler de onun kendi bağrından çıkardığı siyasetçilerdir! Bu bir kınama, karalama yazısı değildir. Bir ikaz ve tembihtir. Tavuk altına konulmuş kartal yumurtasından çıkmış yavruya, kartal olduğunu hatırlama girişimidir.

Amerika, burnumuzun dibinde bir ağır yenilgi aldığı ve çekilmeye mecbur kaldığı bir zamanda, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın gidip ABD adına dünyayı yönetmeye talip saklı bir örgütten; CFR’den yeni talimatlar alabileceğine ihtimal vermiyorum.

Fakat yine de şu ziyaretin bir fa’li hayır olabileceğini düşünemiyorum. Çünkü CFR veya Bilderberg ziyaretlerinin veya onların toplantılarına çağırılmanın ne anlama geldiğini biliyoruz!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir