Bir süredir, sevgili okuyucularımı ihmal ettiğimin farkındayım. Bunun sebebi biraz benim keyifsizliğim – bir haftadır Almanya’da idim- biraz da şartlar. Şartlar dediğim dünya şartları.
Fakat dünyada ve Türkiye’de değişen bir şey yok.
Bizim coğrafyamız dışında hala dünyanın bir çok bölgesine –en azından siyasal açıdan- sükunet hâkim… Genelde İslam coğrafyası, özelde ise Türkiye kaynamaya devam ediyor. Sıkıntının sebebi ise zahirde gücün el değiştiriyor olması. Ve tabii Türkiye’de de!
Eski muktedirler, ellerindekini kaybetmemek için her mazarratı çıkarıyor. Gücü yeten –Amerika gibi-, kabadayılık yapmakta bile beis görmüyor.
Türkiye’de yaşanmakta olanlar da esasında ayna çerçeveye oturuyor. Şu günlerde Hakan Fidan yine gündemde… Bu da gösteriyor ki, Türkiye’nin eski muktedirleri artık istedikleri gibi at koşturamıyorlar, -benzetmede hata olmasın- seyise suç buluyorlar. Ama millet açısından bakıldığında bu iyi bir gelişme.
Uludere’deki olayın ne olduğunu doğrusu tam bilmiyorum. Fakat nedense son 30 yıla damgasını vuran hiçbir olay bana sahici gelmiyor. Kendimi sürekli, kurgulanmış; kurmaca bir dünya içinde hissediyorum.
Şurada burada koyduğu alelade terör eylemleri dışında, PKK’ya mal edilen hiçbir büyük hadise hakikaten PKK tarafından işlenmiş gibi gelmedi bana. 33 askerimizin şehit edilmesinden bugüne kadar, Türkiye’yi sarsan hiçbir terör eylemi bana sahici gelmiyor. Size geliyor mu?
İmralı’da yatan ve tüm mevcudiyeti kurmaca olan zatın bir örgütün başına getirilmesinden tutun da onca masum bölge halkının ve askerlerimizin şehit edilmesine, sonra bunlardan sorumlu tutularak o zatın güya yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesine ve hala el bebe gül bebe bir adada devlet koruması altında muhafaza edilmesine kadar hepsi halkın ve iktidarların iradesi haricinde gerçekleşmiş olaylardır.
Öbür taraftan yine Türkiye’nin burnunun dibinde esasında bölgedeki tüm devletleri ürkütmesi gereken bir restleşme yaşanıyor ama o da kurmaca.
ABD yine bir şeylerin peşinde Ortadoğu’da… Bir yandan Iraklı Şii lider Malki’yi –tıpkı Saddam gibi- şımartıp kışkırtıyor, diğer yandan Sanki İran’ın tehditlerinden korkmuş gibi Hürmüz Boğazı’nda demirli uçak gemisini, -tam da İran Silahlı Kuvvetler Komutanı’nın tehditlerinin ardından- Basra körfezinin dışına çıkardı. Güya İran rest çekiyor, ABD yatıştırıyor falan… Hepsi kurmaca.
Esasında olan bitenler basit. Genel anlamda özetlersek, Batı medeniyeti çöküşe geçti, Doğu yükselişe… Dünya gemisinin seyr u seferi, içindeki bizlerin tepinmesiyle fazla değişmiyor. Genel manada insanlığın macerası takdir edilen amaca doğru gidiyor. Fakat geminin içindekilerin dümeni kapma kavgaları –doğu batı kavgası- her asırda farklı görünse de hep aynı minval üzere devam ediyor ve dümen bir berikine geçiyor bir ötekine.
Berikiden muradım Asya öteki dediğim Batı. Asya bir coğrafya adıdır Batı, bir anlayış adıdır.
Evet üç yüz yıllık mutlak bir galibiyetten sonra Avrupa geriliyor. Yaklaşık 10 yıldır çok sık gidiyorum Avrupa ülkelerine. 10 yıl önceye göre bile çok şey değişmiş durumda. Avrupa’da hayat eskisi kadar canlı değil. İnsanlar eskisi kadar mutlu değil. Nitekim şurada birada görülen ırkçı söylem ve çıkışlar da bunun eseridir. Avrupalı eskisi kadar kazanamıyor. Çin malları her bir tarafa ağırlığını koymuş.
Çin ile kapışmayı Batı ve tabii Amerika göze alamıyor. Şimdilik İran ile uğraşıyorlar. Rusya’ya ve Çin’e diş geçiremedikleri için İran ile uğraşıyorlar. Tabii o da kurmaca!
Avrupa’yı, iktidarını kaybetmeye götüren olaylar hep kibri olmuş. Batı, taa eski Mısır uygarlığından beri –ki eskiden yani daha Greekler ‘batı’ olmadan önce batı Mısır’dı- hep kibrin ve küstahlığın sembolü olmuştur. Doğu ise, insan kadri bilmezliğin ve zulmün merkezi…
Demokrasi denilen ve nispeten, insanı önceleyen demokrasiye rağmen bu değişmemiş.
İslam, tam da insanlığın bu yazgısını değiştirmek ve insaniyet-i kübrayı (büyük insanlığı) yer yüzünde hâkim kılmak için –ki Tevbe Suresi, 33. ayetin yüklediği yükümlülük çerçevesinde Müslümanların yeryüzündeki nihai vazifesi budur- gönderilmiştir. Fakat yazıktır ki bağnazlık ve daha İslam’ın ilk devrelerinden itibaren İslam iktidarını ele geçiren geleneksel; yani insanı sultanın kölesi/malı sayan anlayış yüzünden insanlık bunu ıskaladı. Ve maalesef İslam adaletini göstermek, bir takım adil hükümdarların bireysel uygulamalarından öteye geçmedi. Abbasi ve Selçukluların ilk dönemi, biraz Endülüs ve Osmanlı yılları hariç tutulursa, şurada burada ortaya çıkan Müslüman devletlerin insanlığa sunabildikleri bir güzel yönetim tarzı olmadı. Zaten Müslümanların da böyle bir kaygısı yoktu. Kim ne derse desin, insanlığın onurunu top yekun yükselten medeniyet her şeye rağmen yine de batı medeniyeti olmuştur.
Bu medeniyet de şimdi, muhteris ve gözü dönmüş bir takım idarecileri yüzünden can çekişiyor. Daha doğrusu, Batı Medeniyeti, Siyonist Yahudilerin, İhtiraslarına kurban ediliyor.
İslam yurtlarında görülen uyanış, elbette Asya için bir kazançtır. İnşallah bu uyanışlar, Kur’an’ın ‘adalet-i mahza’ diyeceğimiz insanı önceleyen anlayışının İslam yurtlarından tam manasıyla hakim olmasına kadar sürer de Kur’an medeniyetinin bir numunesini insanlığa göstermek bize nasip olur.
Bu süreç ne kadar zaman alır, biz görür müyüz yahut gerçekten bu süreç öyle hayırlı bir mertebeye varır mı bilemiyorum. Ama ben bu gidişatın, insan onuruna yakışır bir kamete varacağını umut ediyorum.
Sonuç olarak, hakikaten dünyanın başı ağrıyor ve bir parça da midesi bulanmış. İnsanlık yeni bir evreye geçiyor. Bu süreci savaşsız atlatabilir mi bilemiyorum. Bütün bu gidişatın turnusol kâğıdı olarak Türkiye’yi görüyorum.
Türkiye, tüm bu kurmaca tuzaklardan, halkının birlik ve beraberliğini koruyarak çıkabilirse dünya da inşallah selamete çıkan yolu bulur. Çünkü dünya üzerinde yaşanmakta olan maddi manevi tüm çatışmaların uçları ve zemberekleri Türkiye’de…
Bir yandan iman küfür mücadelesi, bir yanda deccal mehdi mücadelesi, bir yanda kavimler mücadelesi, bir yanda çıkarlar mücadelesi, bir yandan da insan ve barış mücadelesi veriliyor. İşin en ilginç yanı, bozguncular, ‘muslih’ gömleği giymiş. “Niçin yeryüzünde bozgunculuk yapıyorsunuz” dediğinizde ‘ne münasebet biz ancak ıslah edicileriz” (Bakara, 11)diyorlar.
CHP’siyle, BDP’siyle, terör, Ergenekon, medya ve içindeki çatışmalarıyla, iktidardakilerin mal mülk ihtirasları ve kayırmacılıklarıyla Türkiye küçük bir dünya sahnesi… Hakikatler ile soytarılıklar, acılarla sevinçler, hakiki gözyaşlarıyla tiyatral ağıtlar birbirine karışmış.
Bu kaos bu çalkantı önünde sonunda durulur ve kısa bir süre de olsa insanlık bir nefes alır umudundayım. Çünkü hala dünyamız genç ve üzerinde keyifle yaşamak için yeterince zamanı ve imkânı var.