Ergenekon terör örgüne yönelik 2 bin 455 sayfalık iddianamenin okunması tamamlandı.
Üst rütbeli bir askerin ‘tırışkadan iddialar’ diye küçümsediği, bazılarının sulandırmaya ve bulandırmaya çalıştığı iddianamenin hiç de büyük gürültüler koparmadan okunup tamamlanmasını nasıl değerlendirmek gerekiyor?
İlk gün, mahkeme önünde gösteri yapan bindirme kalabalığın şamatalarına bıkınca, mahkemeden umudumu kesmiştim ama gidişat, beni yanıltacağa benziyor.
İddianamenin büyük bir kısmını okudum. Taberi Tarihi gibi ‘gıl u gış’ çok şey içerdiği, sanıkların evlerinde ele geçirilen bir takım okültik ve ezoterik (Agarta, Sambala, Ankara İmparatorluğu vs gibi) bilgeler içeren destansı malumatların dahi iddianamede yer aldığını görünce, her vatandaş gibi bende de ‘bu iş çok sulandırılmış; yine dağ fare doğuracak’ diye bir intibaya kapılmıştım.
Hele işin, savcı Zekeriya Öz’den alınarak, ‘kontrol edilebilir’ bir savcıya verilmesi için yapılan çabalara da şahit olunca ümidimi kaybetmiştim. Hatırlayın Adalet Bakanlığı’nın, Öz hakkında soruşturma başlattığı falan söylendi.
Ancak, gerek savcının tutumu, gerekse hükümetin desteği, işin sıkı tutulduğunu gösteriyor.
Gösteriyor fakat bütün bunlar gösteriyor ki, Ergenekoncular da, sadece Silivri’deki mahkeme salonlarında savunma yapmakla kalmayacaklar, nesnel veya psikolojik saldırılarını da düzenleyecekler!
Esasında, bu gibi fevkalade kritik; bir milletin hukuk tarihinde inkılâp sayılabilecek davalar, her daim, büyük sosyal ve siyasi kavgaları da beraberinde getirmiştir.
Çünkü her sistem, daha kurulurken, kendisini koruyacak legal ve illegal örgütlenmeleri de yaratır ve besler. O örgütlerin damarları sistemin köklerine kadar ulaşır. O yüzden, sistemden beslenenlerin tasfiyesi, sistemi tasfiye etmekten daha önemli ve bir o kadar da zor ve sancılıdır. Bu çevreler -mafya babaları dahil- sistemin zora girdiği anlarda, kurban vermek ve kurban almaktan sakınmazlar. Çünkü ideolojik tiranlıklar, kurban kanı ile beslenirler. Ve her şeyi mubah sayarlar.
Dolayısıyla bireysel savunmaların gündeme geleceği önümüzdeki günlerde, daha da dramatik ve kanlı senaryolar vizyona sokulabilir. Savcıya ve onun ardındaki legal güçlere gözdağı vermek için akla ziyan gelişmeler yaşanabilir.
Hiçbir şey yapılmazsa, alttan ve üstten hükümet zorlanarak, savcının iradesine ipotek konulabilir veya görevden alınması istenebilir. Şu ana kadar, hükümetin, savcının arkasında olduğuna dair dışarıya yansıyan kararlı tutumun, bundan sonra da tavizsiz sürdürülmesinde cidden fayda var.
***
Zaman’dan Ali İhsan Aydın’ın Gladyo’yu ortaya çıkaran ünlü İtalyan Savcı Casson ile yaptığı söyleşiyi okurken, bu fikrim daha da pekişti. Savcı bir tek insandır. Devletin ve hükümetin emin ve güvenilir elini arkasında hissetmezse, karanlığın üzerine kararlılıkla gidemez. Şemdinli savcısının başına gelenler, yeterince, kötü emsal teşkil etmiştir çünkü…
İtalyan Savcı’nın özellikle vurgu yaptığı bir konu var ki o işin püf noktası. Diyor ki, “Öncelikle güçlü bir siyasi irade lazım. Savcılar bir yere kadar ulaşabiliyor. Bizdeki gibi özel yetkili Meclis Komisyonu kurulmalı”.
Evet bu nokta mühim. Hükümet bunu dikkate almalı ve gerekli adımı atmalı.
Hükümet şimdilik kararlı duruyor. Fakat elini yeni komisyon, kanun ve kurumlarla güçlendirmeli. (Tabi Susurluk Komisyonu gibi aciz kurumlar değil!) Çünkü Ergenekon yanlıları da boş durmuyor. Zor günler daha ileride. İçerde bulunanlar daha önce de belirttiğim gibi örgütün feda edilebilir aksamı. Efendilerin hiç birine ulaşılmadı. İş varıp onların kapısına dayandığında, belki bizzat genelkurmay başkanını bile aleni bir şekilde devreye girmeye zorlayacaklar, hükümetin kararlılığını zayıflatmak için.
Nitekim İtalyan savcı Casson, “Davanın sonlarına doğru, bana uyarı mektubu geldi. Dediler ki kapıya kadar geldin. İçeriye girersen neler olur bilmiyoruz. Ama ben kapıyı araladım ve içeriye baktım. Gördüm, bunları idare eden bir güç var” diyor.
Hatırlarsanız, “Ergenekon’un Kürt Memetleri’ başlıklı yazımda bu meyanda; “Çünkü İlhan Selçuk’un üzerine gidilirse örgütün siyasi liderine varırlar. Sinan Aygün sıkıştırılırsa ekonomik baron ele geçirirler. Bu ikisine ulaşıldığında, Türkiye’deki en üst zat da deşifre olur… O da sadece, CİA’ya veya Mossad’a yuhut Gizli Derin Avrupa’ya hizmet eden bir ‘yerli’dir. Büyük bir siyasetçi içeri alınmadan, büyüüük bir para babası tutuklanmadan, en baron medya patronunun yakasına yapışılmadan şu gizli komiteyi dağıtamazsınız. Ona ulaşmadıkça da iktidar olamazsınız.” demiştim.
Aldığım izlenimlere göre kapıları açmaya giden bir gidişat var. Savcı Öz de en az Casson kadar iradeli ve ilkeli duruyor. Fakat unutmamak gerekir ki, Savcı Casson’un arkasında AB üyesi bir İtalyan’ın hükümeti vardı.
Burası ise Türkiye… Genelkurmay, ağır iddialarla içeriye alınmış iki asker emeklisini resmen ziyaret ettirmekte beis görmeyebiliyor. Kurucu parti iddiasındaki CHP işi sabote edebiliyor.
***
Evet, Türkiye bence ilk defa cidden hassas bir dönemden geçiyor. Sivil siyasetten yana olan herkesin, şu meselede hükümetin yanında yer alması ve sivil siyaseti desteklemesi gerekiyor!
Elbette Ergenekon örgütü, hükümeti, sadece siyaseten sıkıştıracak değil. Gerektiğinde onu en ateşli taraftarlarıyla bile vurmayı deneyecektir. Ülkede bu kadar faili meçhule imza atmış bir örgüt elbette, bir takım yanlışlıkları bahane ettirerek, iktidar yanlısı bazı kalemleri de safına çekmeyi başarabilir ki bu, hükümeti topuğundan vurmak gibidir. Nitekim dikkat ederseniz, bazı yazarlar, güya suret-i haktan görünerek, hükümeti eleştirmeye başladılar bile. Hükümeti yazarlarıyla vurmak belki de en öldürücü darbesi olur Ergenekoncuların!
Elbette bu hükümetin de her hükümet gibi eleştirilecek yönleri vardır. Ama hükümet ve cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet tarihinin en büyük davasıyla meşgulken.
Ve ilk defa, devlet içinde devlet kurmuş ve milleti canından bezdirmiş şu karanlık zındıka komitesinin ipi ele geçirilmişken.
Ve sayısız gizli cinayet ve faili meçhullerin açığa çıkma ihtimali doğmuşken…
Ve hepsinden önemlisi ‘kayıtsız şartsız milletin olması gereken’ egemenlik hakkı üzerine ipotek koymuş karanlık mahfillerin aydınlatması imkânı doğmuşken, şu hükümeti eleştirmek veya irade zaafına uğratmak sadece ve sadece Ergenekoncuların işine yarar.
Bediuzzaman’ın dediği gibi, Antranik ile mücadele ederken Enver paşaya tokat atılmaz. Enver Paşa ile görülecek hesabınız varsa bile. Dost böyle zamanda belli olur. Hüseyin Üzmez’in dostlarını gördünüz işte! Kimin kim olduğu böyle zamanlarda açığa çıkıyor.
Dolayısıyla şu meselede, hükümete destek olmak, her demokratın, sivil siyaset yanlısının ve özgürlük taraftarının vazifesidir. Hükümeti eleştirmenin zamanı değil. Hele hükümetin cidden eleştirilmesi gerektiği zamanlarda ona şirinlik neşidesi düzenlerin şimdi eleştirmeye hiç hakkı yok!
Hükümet de ne yapıp edip bu davayı, mevcut savcı ve hâkimlerle götürme azmini ve kararlığını sürdürmelidir.
En ufak bir zaaf veya taviz, savcılara yönelik en küçük bir tasarruf, kesinlikle davayı akim bırakır. Bizden söylemesi!
Ama komisyona öyle yetkiler vermeli ki, o da Susurluk soruşturmasını yürüten komisyon gibi aciz kalmasın!
*** *** ***
Bu yazı “11.Kasım.2008 11:20:31” tarihinde gasteci.com’da “Ergenekon savcısı” başlığında yayınlanmıştır.