“Ambargoyu Türkiye Delmeli”

Dünkü yazımızda “Ey müslüman bir şey yap” diye feryat etmiştik.

Biz bu satırları yazarken, Sayın Ecevit, bir müslüman politikacının yapması gerekn en iyi işi yapıyormuş.

Ecevit düzenlediği basın toplantısında parlamentoya seslenerek:

“Türkiye derhal, Bosna Hersek’e uygulanan ambargoyu, ‘resmen’ delmelidir. Parlamento toplanmalı ve bu işi karara bağlamalıdır”, diyordu…

Bizim talihsizliğimiz, gazetemizin erken dönmesi. O yüzden de zaman zaman gündemin gerisinde kalabiliyoruz. Eğer Sayın Ecevit‘in basın toplantısı daha erken elimize geçseydi, onun için.

“-İşte bir müslüman. İşte yüreği yanan bir insan. Üzerine düşen görevi yapan bir yiğit” diye lanse etmekten şeref duyardık…

Yine öyle yapıyorum.

 Ecevit, hiç şüphesiz en onurla ve en makul teklifte bulunmuştur. Eğer kendisi iktidar olsaydı bunu tereddütsüz yapardı.

Nitekim yılların ihmaliyle tam bir ızdırap ve dram haline gelen Kıbrıs kördüğümü, onun kısacık döneminde ve onun kılıcıyla çözülmüştür…

 Şayet iktidar olsaydı veya iktidarı zorlayacak çoğunlukta olsaydı bu kararın parlamentodan çıkmasını sağlamayabilirdi…

Mamafih ANAP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Korkmazcan da Ecevit‘i destekleyen bir açıklama yapmıştır…

Türkiye bu fırsatı kaçırmamalı ve onurlu bir tavırla Batının çirkun suratına bir şamar vurmalıdır…

Kendi menfaatleri sözkonusu olduğunda, rahatlıkla dünya ülkelerini bir araya getirebilen batının Bosna Hersek dramı karşısında duyarsız kalması aczini itiraf etmesi(!) koskoca bir yalandan ibarettir çünkü.

Batı isterse bu işi bugün bitirir. En azından Boşnakların da silah temin etmesine göz yumarak eşit bir savaşın gerçekleşmesini sağlar. Ama bunu yapmıyor…

Çünkü Batı, burnunun dibinde bir islam devleti istemiyor. Batının korkutuğu İslamın ta kendisinidr. Batı islamdan korkuyor, müslümandan değil.

Bu müslümanlarınbir halt olmayacağını onlar da pekala biliyorlar. Ama islamın muhteşem kucaklayıcılığı Batılı insanı cezbediyor… Bakın sayısız misyoner faaliyetlere rağmen, değil dünyanın diğer alanlarında Avrupa’da bile insanlar hızla islama koşuyorlar.

İslam ise “Şeytani hayat tarzı” olan Batı medeniyeti ile taban tabana zıttır. Bunu iyi bilen Batı kültürünün mümessilleri, ne yapıp yapıp İslamın kendi halklarına ulaşmasını engellemeye çalışıyorlar…

Ebu Cehil‘in, Kur’an okunurken, yüksek sesle şamata yapması da aynı halet-i ruhiyenin eseriydi. Çünkü biliyordu ki Kur’an hür vicdanlara ulaştığı zaman onları etkiler. Ve biliyordu ki, İslam hayata hakim olduğu takdirde küfri, keyfi ve şeytani despotizmini sürdüremeyecekti…

Bugün de Batının Ebu Cehilleri, politikacıların kulağına ha bire “İslamın en büyük düşman olduğunu” fısıldıyorlar. Onların, kamuoylarıdan gelen tepkilere kapılıp, harakete geçmelerini engelliyorlar…

Nitekim geçen üç yıl zarfında Batının, bütün erdemlerini ayaklar altına alıp, savunduğu bütün değerleri bir kenara bırakıp kör, sağır ve dilsiz numaralarına yatmasının başka izahı yoktur.

Yürek, vicdan ve insani erdem taşıyan hiç bir insan bu kadar çifte standartlı olamaz… Bunun ekonomik ve politik alt yapısı da yoktur. Bu tamamen dini fanatizmdir ve Ahd-i Atik kaynaklıdır…

İncil’e istinat eden bir insan bu kadar merhametsiz olamaz. Hırıstiyanlık, kısas olarak bile bir inasının öldürülmesine müsamaha göstermeyen bir şeriattir. Ama görüyoruz ki, bugün hırıstiyanlar kadar cani, kan dökücü bir millet varsa o da Yahudilerdir.

İnsanı acımasızca öldürmek, ölümüne seyirci kalmak, sadece ve sadece muharref Tevrat’ta vardır. O da Yahudi Irkçılığından etkilenmiş bir hurafeler sistemidir…

Batı medeniyeti de putperestlikten Yahudi fanatizmine kaymaktadır…

Öyleyse bu Batıdan Müslümana merhamet beklemek, ahmaklıktır. Müslüman kendi başının çaresine bakmak zorundadır…

* * *

Türkiye Batı’nın şurada veya burada uyguladığı ambargolardan en çok zarar gören bir ülkedir. Bizim en iyi müşterimiz Libya idi. Amerika’nın başını çektiği Batı, eften püften bahanelerle Libya’ya ambargo uygulamaya başladı. Ceremesini biz çektik. Onlar el altından işlerini yürüttüler…

İkinci en büyük dış müşterimiz İran‘dı. İran ile anamızı Humeyni Rejimi‘nden dolayı bozdular. İran’ın rejim ihraç ettiği iddiasıyla bizi birbirimizden soğuttular. İranla olan ticaretimiz de böylece yok edildi.

Türkiye tarihinin en büyük dış alımını Irak gerçekleştiriyordu. Körfez kriziyle bu yönden de bizim can damarımızı kestiler…

1990 öncesi ihracat istatistiklerine baktım. Baktım bu üç ülke bizim dış ticaretteki can damarımızı teşkil ediyorlar. Bu üç ülke ile de ilişkilerimiz şu veya bu şekilde bozulmuş. Hepsi de batı kaynaklı…

Güneydoğu’nun üzümlerini Irak, Kuveyt, Bahreyn ve Suudi Arabistan alırdı. Şimdi Fransa’dan üzüm alıyorlar.

Gaziantep ve diğer üzüm yetiştirici illerimizde köylü bugün sefalete düçar olmuş durumda… Diğer kalemlerde de durumumuz farklı değil.

Sözün kısası, bu ambargolar dikkatle tetkik edildiğinde batının sinsi bir politik savaş yürüttüğü gözlenir. Batı şu veya bu bahanelerle islam ülkelerine ambargo uygulayıp bu müslüman toplumların ellerindeki malın zayi olmasını veya el alıtndan ucuza gitmesini sağlıyor.

Böylece islam toplumunun maddi kalkınmasını engelliyor.

Çünkü fakir halkın idare edilmesi, daha doğrusu kandırılması daha kolaydır. Bizi iktaseden zayıf düşürerek, sürekli kendilerine bağımlı hale getirmek istiyorlar…

Türkiye bu oyunları da görerek, Batıya bir iltümatom vermeli:

-Eğer uluslararası kuralların geçerliliği varsa BM derhal Bosna’ya müdühale etsin ve Sırp Barbarlığını durdursun. Çünkü BM’nin ve NATO’nun kuruluş amacı barışı sağlamaktır… Yok eğer siz bunu yapmayacaksanız, ben de ambargolar konusundaki ihlalleri tanımıyorum!

Türkiye bunu yapabilir mi?

İşte burda tereddütüm var. Çünkü başımızdaki idareciler, bizden, yani islamdan çok Batıya yakındırlar. İslamdan, Batılının konkutuğundan daha çok korkuyorlar… Eğer öyle olmasaydı, Çiller hanım, fgidip Batılılara kendi halkını şikayet eder miydi “Bana yardım etmezseniz öcüler gelir” diye…

Sayın Ecevit, tam bir Müslüman Türk gibi hareket etmiştir… Bu tavrını ve kararlılığını sürdürürse eminim, önümüzdeki dönem, bugüne kadar sola hiç oy vermemiş bir çok insandan oy alabilir…

Mamafih Türkiye’nin iki umudu var. Ya batıyla bütün köprüleri atmaya niyetli görünen RP’ye yönelecek. Veya ilişkilerde “mütekabiliyet”i esas alan Türkeş ve Ecevit‘i iktidar yapacak.

Nitekim en akılcı teklifler, en makul çözümler bu insanlardan geliyor…

Türkiye Ecevit’in teklifini mutlaka dikkate almalı. Bu bizim için şahane bir fırsattır değerlendirilmeli…

Mete Buluthan

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

İnsanlık Bizi Bekliyor

Cenab-ı Hak, “birinizin bozgunculuğunu, diğeriyle gidermesiydik, alem fesada giderdi” buyurur… Nitekim, dünyanın her döneminde daima …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir