Anayasa Değişikliği Çare mi?

Dün, Milliyet ve Hürriyet, sürmanşetten verdikleri “Tarihi göreve davet” başlıklı bir yazıyla milletvekillerini Anayasa değişikliği konusunda hasas olmaya çağırdılar.

Yazıda, “Türkiye’yi 2000’li yıllara taşıyacak, ülkemizi birinci sınıf devletler arasına sokacak, hepimizin adını çağdaş insanlar hanesine yazacak sivil, demokratik ve laik bir anayasaya ulaşma yolunda ilk büyük adımı atma imkanına sahibiz.”

“Bunlar kendi aralarında anlaşamaz” diyenlere tarihi bir ders verme fırsatımız var…” deniliyor…

………

Eğer 1876 tarihli gazeler önünüzde olsaydı, şu ifadelerin -laiklik ibaresi hariç- hemen hemen aynısını bulacaktınız…

O gün de bütün aydınlarımız, çağdaşlaşmak, batılı bir ülke olmak için anayasayı çıkarmanın şart olduğunu yazıyorlardı…

Tıpkı bugün olduğu gibi o gün de, anayasanın gelmesiyle Osmanlının bütün dertlerinin biteceğini, Osmanlıyı parçalamak için fırsat kollayan Batılı devletlerin, “Bak Osmanlı artık medeni bir ülke, insanlık(!) ailesine katıldı” deyip Osmanlı üzerindeki hesaplarından vazgeçeceğine inanılıyordu…

Aslında bunu savunan aydınlar, yine bizzat Batı tarafından teşvik ediliyor ve kulaklarına şu kelimeler fısıldanıyordu:

-Padişahın yetkilerini sınırlayacak, parlamenter sisteme geçmeye zemin hazırlayacak bir anayasa sizin tek çaredir!

Halbuki amaç, direnmekte olan, bu işlerin altında başka maksatlar yattığını savunan aydınları bertaraf etmekti… Nihayet başarıldı ve Batının da baskısıyla Anayasa (Kanun-ı Esasi) çıkarıldı.

Bu anayasa, bizim anayasa geleneğimizdeki ilk adımdı…

* * *

Peki ne oldu…

Çok kısa bir süre sonra, Kanun-ı Esasi’de mevcut hak ve özgürlüklerin tamamı Osmanlı’nın aleyhine işlemeye başladı…

Osmanlıyı parçalamak ve onu Batının sömürgesi haline getirmek isteyenlerle onların yerli işbirlikçilerine gün doğdu… Daha önce yapamadıklarını aleni yapmaya başladılar…

Kısa sürede ülke büyük fikri ve etnik zelzeleler yaşamaya başladı. Çıkardığı Anayasa’nın ve açtığı meclisin ülke aleyhine işlediğini gören II. Abdülhamid, 1877-78 Osmanlı Rus savaşını fırsat bilip, Meclisi kapattı ve anayasanın bazı maddelerini askıya aldı…

İyi mi yaptı kötü mü yaptı…

Tarih bize, bu son derece önemli tedbirin, Osmanlı’nın aleyhine tecelli ettiğini göstermektedir…

Çünkü bu hakları kullananların maksadı Osmanlı’yı kurtarmak değil, planladıkları hedeflerine kolay varmaktı… Padişah bu hakları askıya alınca, -tıpkı bugün olduğu gibi- dünyayı ayağa kaldırdılar. Yahudilerin de yardımıyla Abdülhamid, cani, insanlık düşmanı bir “Kızıl Sultan” ilan edildi…

Daha sonra Osmanlı hinterlandında peşpeşe ayaklanmalar, kopmalar yaşandı… Merkezi hükümet üzerindeki harici ve dahili baskılar o kadar arttı ki, Abdülhamid, II. Meşrutiyeti ilan etmek zorunda kaldı. Mason ve farmasonların cirrit oynadığı İttihat ve Terakki iktidara geldi.

Derken Balkan Savaşları patlak verdi.

İstanbul’da bu fikri(!) tartışmalar sonucu aydınlar arasında meydana gelen uzlaşmazlık, o boyutlara varmıştı ki, artık kimse ülkenin çıkarını düşünmüyor, kendi görüşünün isbatlanmasını her şeyin üstünde tutuyordu…

Balkan savaşları, Meclis’teki çekişmenin kurbanı oldu. Ordu’nun acil talepleri bile Meclis’teki tartışmalar yüzünden karşılanamıyor ve hiç bir işlem yapılamıyordu… Ve koskoca bir ordu balkanlarda cephanesizlikten, açlıktan ve donanımsızlıktan dolayı zayi olup gitti…

Derken Birinci Cihan savaşı ve bu savaşa sürülen imparatorluk! Ve acılı, hüzünlü, onur kırıcı bir son! Koca bir imparatorluk üç-beş basiretsizin kuru hülyalarına kurban edildi, gitti…

* * *

Gerisi malum. İstiklal savaşı ve ardından gelen 1921 Anayasası. Halkın bizzat yaptığı anayasa… Müslüman halkın beklentilerini havi ve aynı zamanda ihtiyaçları şamil bir anayasa…

Fakat anlaşılan birileri 2. maddeden rahatsızdı… Çünkü bu maddede “devletin dini İslamdır” ibaresi yer alıyordu. Bu madde mutlaka çıkarılmalıydı anayasadan.

Çünkü, Kur’an ve Türk kelimelerinin bir arada olması halinde ona tam olarak baş eğdirmenin mümkün olmayacağını iyi biliyorlardı…

Hatırlayın, Lloyd George, İngiliz Lordlar kamarasında yaptığı konuşmada, elindeki Kur’an’ı göstererek, “Türkleri bundan, bunu Türklerden uzaklaştırmadıkça onlara tam hakim olamayız” diyordu… İşte bu yapılmalıydı…

Ve nihayet… Bunun ilk adımları atıldı. Halkın kendi arasından seçip meclise gönderdiklerinin tamamı (birinci meclis) tasfiye edildi. Ankara’da tesbit edilen isimler seçilmiş gibi gösterilip Meclis’e getirildi ve ikinci meclis, dikensiz gül bahçesi(!) haline getirildi.

Ve Anayasa bir kere daha ele alındı. 2. madde değiştirildi. Devletin laik olduğu dikte edildi…

Ardından nelerin olduğunu yine hepimiz biliyoruz… Kısaca söylemek gerekirse halk ile devleti arasında -devletin kenidisini tashih etmemesi durumunda- sonsuza kadar sürecek bir soğukluk yaratıldı…

Ondan sonra da hiç bir şey dikiş tutmadı… Kan, baskı, şiddet, sehpa, sürgün, yasak, gözyaşı ve itimatsızlık, sonucu değiştirmedi…

Bu çalkantılar içinde 1945’lere kadar gelindi. Çok partili döneme geçilir geçilmez, halk, kendisini yıllarca ezen partiden intikam almak için harekete geçti ve onu sandıkta sildi…

Bu hareket, zinde güçleri rahatsız etti. Batı, 1839’lardan beri oluşturulan tuzakların alaşağı edildiğini görünce düğmeye bastı ve ordu harekete geçirildi…

Yine sürgün, baskı, iftira ve idam, idam, idam!

Derken yeni bir anayasa gözüktü ufuktan. Bu anayasa doğrudan doğruya İslamı hedef alarak yapılmış bir anayasa idi. Laiklik ve batıcılık ruhu etrafında örülmüş bir yığın dayatma…

Bu anayasa da en fazla 10 yıl dayanabildi. Kısa sürede her yerinden çatladı, patladı. Belli mihraklara verilen geniş haklar, sonunda ülkenin parçalanmasına sebep olacak tavizler halini aldı… Yine süngüler, dipçikler, tanklar ve tüfekler uç gösterdi. Oyun bir kere daha yeni baştan kurulacaktı ve kuruldu. 1982 Anayasası arzı endam etti…

Sayısız geçici maddeler ve tabularla ancak beş on sene dayanabildi… Büyüyen, genişleyen, değerlerine sahip çıkan halkın taleplerine cevap veremez hale geldi…

………

İşte şimdi, üç-beş akıllının(!) kuyuya attığı taşlar, deliler tarafından çıkarılmaya çalışılıyor. Ama yine maksattan çok uzak… Çünkü değiştirilmesi gündeme alınan maddelerin hemen hemen hepsi batının bizden istediği tavizleri sağlayacak maddeler… Halkın beklentilerini değil!

Baştan aşağı saçmalıklar ve tutarsızlıklarla dolu anayasaya yeni bir kılıf hazırlanıyor. Adeta bir ur gibi gayrı nizami büyümüş, kabına sığmaz hale gelmiş bir vücuda fırak giydirilmeye çalışılıyor… Dolayısıyla da, çare değil…

* * *

Bu anayasa baştan aşağı değiştirilmedikçe ve halkın gerçek değer ve beklentileri anayasaya yansıtılmadıkça bir sonuç alınamayacaktır.

Olmayacağı kesin ama farzedelim ki, istenen değişiklikler oldu. Ben şahsen, bu değişikliklerin de üç beş sene sonra değiştirilme ihtiyacı doğacağı konusunda, herkesle bire bin iddiaya girmeye hazırım.

Çünkü değişilik yapma ihtiyacı halkın taleplerinden değil, Batının arzularından kaynaklanıyor…

Ben size değişmeyecek bir Anayasa Taslağı önereyim:

Bürüksele gidin. Orada sizden istediklerinin neler olduğunu tesbit edin. Sonra gelip onları maddeleştirin ve anayasa haline getirin.

1. Maddeyi “Türkiye devleti bağımsız, laik, demokratik bir cumhuriyettir” şeklinde düzenleyin.

2. Maddeyi de “1. madde dahil anayasanın diğer bütün maddeleri Batının talepleri doğrultusunda tashih edilir” ibaresini yerleştirin… Bakın anayasa gibi bir derdiniz kalıyor mu?

Beyler! Kendinizi boşuboşuna helak etmeyin ve milletin parasını ve zamanını zayi etmeyin! Gerisi laf u güzaf…

Mete Buluthan

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

TSE Markalı Uşak Yahut Cambaza Bak Cambaza

Adı: Butros Butros Gali… Mesleği: Uşaklık! Ünvanı : Birleşmiş Milletler Genel Soytarısı Künyesi: Firavunzade kıpti… …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir