Aziz Nesin Yargılanabilir mi?

Bilmiyorum gazeteleri ve televizyonları izliyor musunuz?

Eğer izliyorsanız, bizim aydınlarımızın “hukukun üstünlüğü” ilkesine ne kadar bağlı olduklarını(!) da anlamışsınızdır..

Hep bir ağızdan Aziz Nesin‘in yargılanmaması gerektiğini savunuyorlar:

Gerekçeleri ise “fikir özgürlüğü”!

Eğer, Aziz Nesin, bir fikir ileri sürdüğü için yargılanacaksa, buna karşıyız. Ancak Aziz Nesin‘in Sıvas Olayları konusundaki konumu farklı.

Aziz Nesin, bu konumuyla bir fikir adamı olmaktan çok, bir tahrikçidir. Hangi Alevi, hangi hangi ateist, haşa “Hz. Peygamber’in hanımlarına fahişe” demekle Pir Sultan etkinlikleri arasında irtibat kurabilir?. O Pir Sultan ki, ‑iddiasına katılalım katılmayalım‑ Ehli Beyti, Yani Hz. Peygamberin evlatlarına duyduğu muhabbeti her şeyin üzerinde tutmuştur.

Fikir özgürlüğü mukaddeslere küfür etme hakkı vermez. Benim özgürlüğüm var diye Aziz Nesin‘in anasına küfretsem, bu doğru mu olur?

Aziz Nesin, böyle bir etkinlikte kalkmış, inanan her insanı zıvanadan çıkaracak sözler sarfederek tahrikçilik etmişse, bunu siz fikir özgürlüğüyle izah edemezsiniz. O düpedüz adi bir tahrikçilik yapmıştır.

***

Efendim Aziz Nesin yargılanmamalıymış…

Efendim, Aziz Nesin, “şeriatçı yobazlarla” nasıl bir tutulurmuş.

………

Şu iki cümle bile bizim aydınlarımızın haleti ruhiyesini sergilemeye yeter.

Ömrünü Şeytan’ın hizmetinde geçirmiş yaşlı bir ateş‑gede, şu kadar eser yazmış bir zatın yargılanmasına akıl erdiremiyor.

“Bernard Shaw’ın yargılandığını düşünebiliyor musunuz?” diye soruyor.

Bernard Shaw, eğer toplumu tahrik edip şu kadar insanın ölmesine sebebiyet vermişse bal gibi yargılanır.

Taptıkları Batı medeniyetinde hukukun üstünlüğü her şeyin üzerindedir. Ama onlar her iddialarında olduğu gibi Batı medeniyeti konusunda da ikiyüzlüdürler.

Rafızilik ruhlarına sinmiş. Kendileri gibi düşünmeyen bir insanın zerre kadar hakkı ve hukuku yoktur. Dinleri, dinsizlik, meşrebleri keyfiliktir. Hak da hukuk da, özgürlük de sadece onlar için geçerlidir.

O yüzden de anlayamazlar.

***

Ama biz, Emirü’l‑müminin olan Hz. Ali’nin, bir köle ile aynı sanık sandalyesine oturtulduğunu biliyoruz.

İstanbul’u fethederek, dünyanın genel gidişatını değiştiren Koca Fatih‘in, bir rum ile aynı sanık sandalyesine oturtulduğuna da şahidiz.

Hz. Ali‘nin, Fatih‘in hukukun önünde eğilmeleri zül değil de, Türkçe’nin ırzına geçtiği bilgisayar verilerine göre sabit olmuş bir zangoçun yargılanması mı hukuka zül geliyor?

Bu adam ben dinsizim dediği için değil,

Bu millet aptal ve geri zekalıdır dediği için değil,

Türk dilini rezil ettiği için değil,

Bütün mukaddesleri kirli lisanıyla telvis ettiği için değil,

Toplumu tahrik ettiği, alevi‑sünni çatışması çıkarmak istediği için, halkı birbirine düşürdüğü için yargılanacak.

Bu ona verilmiş bir insani haktır. Eğer böyle bir şey yoksa kendisini aklayacak ve itibarını iade ettirecektir.

Eğer, iddia doğruysa, kendisini savunacak, olayın gerçek yüzünün ortaya çıkmasına hizmet edecektir.

Bizim aydınlar ve televizyonlar niçin bundan rahatsız oluyorlar, anlamak zor.

***

Aslında anlaşılmıyor değil. Yetmiş yıldır, bazan Atatürkçülük, bazan Kemalizm, bazan çağdaşlık, bazan sosyal demokratlık, bazan laiklik kavramlarının arkasına gizlenerek, ayakta tutmaya çalıştıkları keyfiliklerini şimdi bu şekilde sergiliyorlar.

Bu ülkeyi sürekli çözümsüzlük girdabında tutan, hiç bir nimetin halka yansımasına tahammül edemeyen, demokrasiyi de onun nimetlerini de kendi tekellerinde gören bu çağdaş yobazlar, bu rafıziler, bu süfyan komitesi,  bu ayrık otları ayıklanmadıkça, iddia ediyorum, ne hukuk sistemimiz yerine oturur, ne demokrasi gelir, ne de ülke ileriye gider.

Bu zındıka komitesinin canına ot tıkamanın zamanı gelmiştir.

***

Sayın Nusret Demiral‘ı tebrik ediyoruz. Bir hukuk adamı olarak, kamu vicdanınında adaletin takipçisi şeklinde parlamıştır. Ajanslara yansıdığı kadarıyla, Sayın Demiral’a on binlerce faks ve tebrik telgrafı gelmiş. Sadece bunlar bile ne kadar isabetli karar verdiğine yeter kanıttır.

Eminiz ki, Sayın Demiral, kendisine yöneltilen birçok şaibeyi bu isabetli kararıyla tashih etmiştir.

Aziz Nesin yargılanmalıdır. Bu insani hak ondan esirgenmemelidir.

Çünkü beşerin en büyük fazileti hukuk ve adalettir. Adalet her türlü ideolojiden ve dini kaygıdan da üstündür. Bu yüzden Hz. Davud gibi bir peygamber bile hukuk karşısında ter dökmüştür.

Aziz Nesin kimdir ki, adaletten ve hukuktan üstün tutuluyor!

Onun tahrikçiliği, İHA tarafından medyaya dağıtılan kasetlerde sabittir. İsteyen alır inceler. Sayın Çetin Altan‘ın da alıp incelemesi gerekir. Sayın Çetin‘in, anlaşılan,  kuyruk acısı var. Geçmişte yargılandığı için bunu kendisine yediremiyor.

Böyle dahi adamlar yargılanır mıymış hiç(!). Hukuk dediğin fasa fiso vatandaşlar için geçerlidir (!) Aziz Nesinler, Çetin Altanlar, Nazım Hikmetler… bunlar hukuktan da üstündür, insanlıktan da(!)…

Sayın Demiral, seni kutluyoruz. Bu firavunlara, Tanrıdan ve hukuktan üstün olmadıklarını ispatlamalısınız…

***

Yemin ediyorum, Türkiye’nin ilk ve en önemli meselesi budur.

Rejimle ilgili sıkıntıların da terörün de kaynağı bunlardır. İkiyüzlülük ruhlarına sinmiş. Rejimi, devleti ve kişisel çıkarları için her zeminde kullandıkları Atatürkçülüğü, milletin nazarında şaibeli hale getiren, bunların keyfi tutumlarıdır. Her biri kendi sahasında birer Saddam, birer Esat‘tır. Ruhlarında Tanrıya itaat kalmadığı için insani hasletlerini de yitirmişler…

Hadi Türk adaleti, üzerindeki şaibelerden kurtul. Adalet karşısında bir çobanla, sözüm ona bir yazarın eşit haklara sahip olduğunu göster.

Aziz Nesin yargılanabilir mi yargılanamaz mı, hep birlikte görelim. Öyle ki, kendi köşelerinden fetva vermeye alışmış bu rafızilere de ders olsun!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

“Tenkitte ölçü”nün aşırılıkları (1)

22-23 Ekim tarihlerinde kaleme aldığım “Şanssız bir dâvâ adamı; Bediuzzaman” başlıklı yazımız, ya gerçekten maksadı …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir