‑Milletvekili ne yapar?
‑Vatandaşı tehdit eder..
‑Başka?,
‑Vatandaşı hapse attırır…
‑Daha başka?
‑En ufak menfaat için on takla atar..
‑Daha daha başka?
‑Elbette ki, söylenecek çok şey var ama, ben size minik bir örnek anlatacağım.. Maverasını siz anlayın..
***
“Büyüklerinin (!) elinden öper” bir kızım var. Bu yıl ilkokul ikinci sınıfa gidecek. Okulların açıldığı ilk gün onu okuluna götürdüm. Bebek‘te pansiyonlu bir ilkokul..
Bir de baktım, okulda, kızılca bir kiyamet.. Sonra anladım ki, okulun servis hizmetlerini yürüten eski firma ile, Müdürün tensibi(!) ve davetiyle gelmiş yeni bir firmanın elemanları arasında bir tartışma söz konusu imiş.
Eski firma, servis hakkının kanunen kendisinde oluduğunu, yeni firma da müdürle anlaştığını savunuyor. Veliler ise yaşanan keşmekeşliğin bir an önce sona ermesini istiyorlar. Eski servis hizmetlerinden memnun olduklarını da ifade ediyorlar..
Bu arada ortalıkta bir iddia dalaşıyor. Eski firma yetkilileri, “müdür yeni firmadan para aldı, o yüzden bizi dışlamak istiyor” diyorlar. Ellerinde, bu iddia ile ilgili kaset bulunduğunu savunuyorlar.
***
Sinirler gerginleşiyor, her an bir fırtına kopacak.
Derken kürsüye bir hanım çıkıyor. Uzun tırnakları, her parmağında acayip yüsükleriyle Venedik sosyetesinden bir leydiyi andırıyor. Bakışlarıyla, orada bulunanları süfli mahluklar gibi gördüğü belli..
Müdür bey, sayın bayanı “milletvekilimiz” diye takdim edince, dikkat kesildim. Ve gördüm ki, sayın bayan, bizim ANAP’lı, medar‑ı iftiharımız, çok çok sayın milletvekilimiz(!) Melike Hasefe değil mi!
Beni bir merak alıyor:
‑Acaba bu milletvekilinin burada işi ne!
“Büyük ihtimalle bir okulun açılışında bulunmak için gelmiştir” diye düşünürken, merakımızı gideriyorlar.. Anlayoruz ki, bir yakınının çocuğunu kabul ettirmek için gelmişler..
“Allah allah” diyorum, “pekala bir telefonla halledilecek bir iş için nasıl buraya gelmiş olabilirler”
Ama kısa süre sonra vehbinin kerrakesi anlaşılıyor. Sayın Milletvekili, müdürümüzün dayatmasını meşrulaştırmak için gelmişler.. Ne de olsa kendileri yasama sayılırlar ya!
Ilk söylediği söz şu oluyor:
‑Burası dağ başı mı, elbette müdürün istediği olacak!..
Bu arada, veliler arasından itirazlar yükseliyor. Bir bayan da kendisini tutamayıp “Hayır burası Türkiye!” diyecek oluyor. Sayın milletvekilimiz, hışımla dönüp güya temsil ettiği bu vatandaşa tehditler savurarak, “Hemen şimdi polis çağırıp seni içeri attırırım” diyor..
Afallaştım.. Bu ne hışım böyle!
“Konuşan Türkiye, bu olsa gerek” diye düşünürken, sinir katsayım da tavanı vuruyor..
Bir ara fırlayıp, “In aşağı ordan, sen vekilsen, ben de sana vekaleti veren milletim. Alıyorum vekaletimi” diyesim geldi.. Ama yapmadım, orayı terk ettim..
Akşam eve geldiğimde, evde kimseyi bulamadım. Sonra hanım sitenin diğer çocuklarıyla birlikte döndü. Hepsi ağlamaktan perişan olmuşlar.
Ve öğrendim ki, sayın müdürü, “Dediğim dedik” diyerek, bu minik çocukları okulda alıkoymuş. Ne diye biliyor musunuz?
“‑Ya yeni servisle gidersiniz, ya da sizi bırakmam. Velileriniz gelsin!”
Veliler çaresiz kalıp, gidip çocuklarını kendi imkanlarıyla almışlar.. Tabii saatler sonra..
Işte size Türkiye’den bir manzara..
Böyle bir ülkede yaşamak da, bu tür idereciler tarafından yönetiliyor olmak da gerçekten gönlüme ağır geliyor..
Ne yaparsınız ki her şeye rağmen bu ülke bizim!
sizin gibi bir aydın bile haksızlık karşısında susuyorsa bu ülkenin vay haline..